Sıradan hayatını güzel kalemiyle anlatan blogları çok seviyorum. Ne zaman istesem iki laf edebileceğim arkadaşlarım gibi, iyi ki varlar. Sabah iki doz aldım Kendim kini yazmanın zamanı geldi. Kalıcı oje çılgınlığı sayesinde tırnaklarım ilk kez bu denli uzun, klavye kullanımını zorluyor ama baktıkça mutlu oluyorum. İçimde uhde imiş bakımlı eller ve kalıcı olmadan oturtamadığım bir disiplin bu. Bazen genel akımlara karşı koyamayız ve burada benim ne işim var dediğimiz yerlerde buluruz kendimizi, misal nail artçılar:)
Tam bu yüzden geceden beri Eylül'le başım dertte. Kız grubunda popüler bir kalemlik özenmiş, onu aldırmaya uğraşıyor. Ben de özenirdim ama alınmayacağının bilincinde olduğum için istemezdim bile. O zamanlar acıydı ama şimdi bütçe kontrolü yaparken zorlanmıyorum. İstediğim şeyler için uygun zamanın gelmesini beklerim mesela ya da eleyerek azaltırım, aman ne olacak ki demem. Kendimce tabi , para ilişkileri çok kişisel. Ama bunu hiç yapamayan , hep ekside yaşayan arkadaşlarıma üzülüyorum. Hayat hiç bitmeyen bir döngüye giriyor tek amaç bu oluyor bir süre sonra. Bir de ana akımlardan bu ölçüde etkilenmesin, kendi zevkini oluştursun istiyorum. Tabi zamanla...Velhasıl ben olmaz dedim o gözyaşı silahını çekti. Neticede sarılarak okula yolladım, mutlu son. Hafta sonu biraz temizlik bakım onarım çalışmaları yaparak bit pazarına nur indireceğim umarım.
Tam dibimde koca bir bina var artık, Uludağ ve gün doğumu görünmüyor. Tek kalan meşeye bakarız biz de n'apalım. Aynı hikayeyi ,olumlu yönleriyle görme üzerine okuyorum ve düşünüyorum bu ara. Bakış açımızın nasıl otomatikleştiği ve aslında iyileri görme refleksinin çalışılarak geliştirilebileceği. Bunu deniyorum.
Sadece pilates ve manükür randevumun olduğu koca bir gün var önümde, çoşkuyla çığlık atmak istiyorum.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder